← Arşive dön

Acı vatana açılan kapı: 11.Peron

2020-04-20 18:29:10

Bilinmeyene doğru atılan her adım biraz olsun korkutucu gelir insana. Hele dilini bile bilmediğiniz bambaşka bir ülkede "göçmen" sıfatıyla var olabilme çabası beraberinde birçok umut, acı ve hasretle gelir. İşte Mart 2018’ de Vadi Yayınları tarafından basımı gerçekleştirilen 11.Peron; bavulunda memleket hatıralarıyla Almanya’ya çalışmaya giden “Alamancıların” ** hikayesidir.

Hikaye Almanya’ nın üretim gücünü arttırmak için “misafir işçi” ihtiyacı duymasıyla başlar... İkinci Dünya Savaşı’ nı geride bırakan Almanya ekonomisini canlandırmasının zorunluluk haline gelmesiyle büyük ölçüde işgücüne ihtiyaç duymaktadır. Fakat bu açığı sadece Almanya sınırları içerisinde karşılayabilmek mümkün gözükmez. Ve Almanya’ nın Bonn şehrinde 30 Ekim 1961 yılında imzalanır “İşgücü Alımı Anlaşması”. Bu anlaşmaya göre ilk olarak 450 vatandaşımız ‘misafir işçi’ olarak Haydarpaşa’ dan kalkan trenle Düsseldorf’a doğru hareket ederler. 11.Peron' da inip oradan çalışacakları yerlere doğru başka bir yolculuğa çıkarlar.

Aslında Almanya tarafından talep edilen işçi sayısı ilk etapta 6.500’ tır. Ama sonrasında memleketinden kopup yeni ve bilinmeyene giden bu ailelerin sayısı sizin de bildiğiniz üzere binleri bulur. 11.Peron kitabı işte bu ailelerin anılarından derlenmiş tarihi bir anlatı niteliğinde. Kitapta da anlatıldığı üzere hep bir gün Türkiye’ ye memleketlerine geri dönecekleri umuduyla yaşarlar. Türkiye’ de kullanmak üzere alınan ve evlerde özenle saklanan eşyalar kolilerde kalmaya devam eder, onlar da Almanya’ da. Hatta içlerinden önce kendileri Almanya’ ya gidip bir düzen kurduktan sonra eşlerini ve çocuklarını getirtenler de olur. Bir yanda yeni bir ülkeye adapte olmak için verilen mücadele, bir yanda memleket hasreti… Aslında bu arafta kalmışlık kitabın çeşitli bölümlerinde şu ifadelerle anlatılır.

“İki ülkede birden yaşıyorum: Sabah evden çıkarken aslında Türkiye’den çıkıyorum. Okuldayken Almanya’dayım. Ve akşam yine memlekete dönmüş oluyorum.”

“O zaman tek firma vardı, o götürüyordu cenazemizi memlekete. Ama hafta sonu kapalıydı. Biz de ne yapalım, inşallah hafta içi ölürüz diyorduk.”

“Eşime ben İsveç’e gidiyorum dedim. O da bana çok geç kalma dedi. Bazen civar köylere oduna giderdik, yine öyle sanmış, ne bilsin garibim.”

Gerçekten de nereden bileceklerdi geriye dönmenin bu kadar zor olabileceğini. Fakat artık ilk gidenlerin üzerinden nesiller geçti. Dil öğrenme, uyum sağlama ya da çalışma koşulları gibi sıkıntılar eskisi gibi değil. Şimdilerde kendini ispat etmeye çalışan ve Almanya’ ya tamamen entegre olmuş daha farklı bir nesil var karşımızda. Fakat yine de çekilen zorlukları unutabilmek mümkün değil. 11.Peron 60lı yıllardan sonra Almanya ekonomisinin lokomotifi olmuş ve ülkenin toplumsal anlamda da önemli bir parçası haline gelmiş Anadolu insanının hikayesini röportaj ve görsellerle süsleyen önemli bir kitap.

Türkiye ve Almanya arasındaki işçi göçünün ortak birer tarihi yansıttığını düşünüyorum. Bu sebeple Gökhan Duman’ ın Peron 11 kitabı tavsiyesiyle birlikte göç hikayelerine dair ilk yazımın bir girizgah olması için sizlerle paylaşmak istedim. Bu yazının ilerleyen zamanlarda seri halinde paylaşılarak göç hikayeleriyle ilgili küçük bir anlatı niteliğini kazanmasını umuyorum.

** Tabirin, Almanya'da yaşayan gurbetçilerimiz için nahoş bir anlam iklimine sahip olduğunun bilinciyle bu notu düşmeyi uygun gördüm. Sahip oldukları hassasiyetin farkındayım. Sadece metnin içeriğine ve akışına uygun düştüğünü bildiğim için ifade kullanılmıştır. Yoksa herhangi bir ayrımcı anlam amaçlanmamıştır.