← Arşive dön

Ahmet Mithad’ın “Felatun Bey İle Rakım Efendi” Romanı Işığında Modernite Ve Modernizm

2020-06-16 18:59:41

Tüm uluslar gibi bireyler de kendilerinin uygarlık dedikleri şeyi gerçek uygarlık saymaya ne denli yatkınlar: öğrenimini bitirmek, tırnaklarını temiz tutmak, terziye, berbere gitmek, yurtdışına çıkıp gezmek; böylece tamamlanmış oluyor en uygar insan. Uluslara gelince; olabildiğince çok demir yolu, akademi, sanayi kuruluşları, savaş gemileri, kaleler, gazeteler, kitaplar, partiler, parlamentolar, böylece tamamlanmış oluyor en uygar ulus da. Bu nedenle, uluslar gibi yeter sayıda birey de uygarlıkla ilgileniyor, ama gerçek aydınlanmayla ilgilenmiyor. Bunlardan birincisi kolaydır, onaylanan bir şeydir. İkincisiyse büyük çabalar gerektirir, bu nedenle de büyük çoğunluk tarafından her zaman nefret ve düşmanlıkla karşılanır; çünkü uygarlığın aldatmacasını açığa çıkarır

Tolstoy- İlkesiz Yaşam

“Uygar”lık kelimesinin anlam karşılıkları kişiden kişiye farklılık göstermektedir. Genel bir tanımla “doğal hal”in “barbarlık”ın karşıtı olan bir durumu anlatıyor. Buradan yola çıkarak, “uygar millet”, “uygar halk” deyince, gelişme yolunda ilerlemiş, ideal ölçülere pek yaklaşmış bir topluluk olarak anlaşılmaktadır.

  1. yüzyıl, büyük tartışmaların yüzyılı ve yapılanma süreci olarak tanımlanabilir. Tartışmaların odaklaştığı noktalardan biri de “toplum sözleşmesi”dir. İnsanlar “doğal” bir halde yaşarken, bir sözleşme yapıp “toplum sözleşmesi”ne geçmişlerdir.  Bunu “uygarlığa” geçiş sözleşmesi olarak yorumlayabiliriz.

Batı dünyası yarattığı “uygarlık-medeniyet” kavramlarıyla dünyanın bütün topluluklarından ileride, onlara örnek olarak sunulan bir model halini almıştı. Aslında toplumsal yaşayış düzleminde kültürel, politik ve ekonomik olarak belli bir aşamaya varmış, ülkeler üzerinde uygulandığını ya da uygulanmaya çalışıldığı söylenebilir.

Rol model olarak alınan Batı uygarlığı bu modelin götürüldüğü ülkeye uygulanıp uygulanamayacağı ya da uyarlana bilirliği dahi düşünmeden kendi kültürel, siyasi ve ekonomik düzlemini empoze ettiği gözlemlenmektedir. Örneğin; Japonya ve Çin kendi kültürel geçmişleriyle bağlarını koparmadan Batı uygarlığının iktisadi ve toplumsal yasalarını alarak dünyanın sayılı devletleri arasında ki yerini almışlardır.

Uyarlığın bir getirisinin “modernite” olduğunu söyleyebiliriz. “Modernite”, Avrupa'da yaklaşık olarak 17. yüzyıl civarında ortaya çıkan, zamanla tüm dünyaya yayılan toplumsal değerler sistemine ve organizasyonuna verilen isimdir. Genel anlamda gelenek ile karşıtlık ve ondan kopuşun; bireysel, toplumsal ve politik yaşam alanlarının tamamındaki dönüşümü ya da değişimidir. “Modernite”, toplumsal ve bireysel hayatın her aşamasını hem derinden, hem de geniş bir açıdan sarsmış ve değiştirmiştir. Modernite,  geleneksel olanın karşısında algılansa da yine de tam olarak geleneksel olana karşı olma özelliğinden çok bireysel özgürlükler alanında iki ana akım düşünce temeli üzerinde yükselen bir üst yapı olarak değerlendirilmesi gerekir. Bir yanda Fransız devrimi öte yanda endüstri devrimi, şehirleşme, monarşilerin cumhuriyetlere dönüşü modernitenin sosyolojik ve siyasal yanını da ortaya çıkartıyordu.

“Modernizm” kabaca 1884-1914 yılları arasında hüküm sürmüştür. Temelde dayandığı fikir, geleneksel sanatlar, edebiyat, toplumsal kuruluşlar ve günlük yaşamın artık zamanını doldurduğu ve bu yüzden bunların bir kenara bırakılıp yeni bir kültür icat edilmesi gerektiğidir. “Modernizm” ticaretten felsefeye her şeyin sorgulanmasının gerekliliğini savunur. Böylelikle kültürün öğeleri yeni ve daha iyi olanla değiştirilebilir. “Modernizm”e göre 20.yy'ın ortaya çıkardığı yeni değişiklikler ve yenilikler kalıcıydı, aynı zamanda yeni oldukları için 'iyi' ve 'güzeldi' ve toplum dünya görüşünü bu öngörülere göre gözden geçirip uyarlamalıydı. “Modernizm” tanınmış gelenekleri kıran bir sitil anlatmak için kullanılmıştır.

Bu bilgiler ışığında Ahmet Mithad’ın “Felatun bey ile Rakım Efendi” romanını anımsayalım. Mustafa Meraki Efendi'nin oğlu Felatun Bey, babası gibi giyime kuşama çok düşkün biridir. Varlıklı bir ailenin çocuğu olduğu için su gibi para harcar. Ona göre Batılılaşmak, lüks yaşamak, şık giyinmek ve eğlence yerlerinde gezip tozmaktır. Felatun Bey, yarım yamalak Fransızcasıyla yabancı aileler arasında dolaşmaktan zevk almakta, belli bir iş tutmamakta, zamanı mağazaları dolaşmakla, el­bise provaları yaptırmakla, eş dost ziyaretleriyle ge­çirmektedir. Babası ölünce büyük bir mirasa konar; ancak varını yoğunu tanıştığı bir İtalyan kadın oyuncuya yedirir. Baba mirasını hepten tüketince, eski aile dostları yardımına koşar, ona İstanbul dışında bir iş bulurlar. Felatun Bey, büyük bir utanç­la İstanbul'dan ayrılmak zorunda kalır. Rakım Efendi, Felatun Bey'in tam karşıtı bir tiptir. Küçük yaşta anasız babasız kalmasına, çok yoksul olmasına rağmen dadısının yardımıyla ken­dini çok iyi yetiştirir. Çamaşırcılık yaparak kendisini büyüten dadısına minnettardır; kişilikli bir insan olur. Çok çalışarak Fransızca öğrenir, kendisine iyi bir iş bulur, yabancılara Türkçe dersleri verir. Evine cariye olarak aldığı Canan'ı eğitir, yetiştirir ve so­nunda onu severek onunla evlenir. Mutlu bir evlilik yaşarlar.

Romanın kahramanlarından Felatun Bey ile Rakım Efendi aynı yaşlarda, aynı derecede eğitim görmüş yakın iki arkadaştır. Felatun Bey isminden dolayı kendini çok bilgili, kültürlü biri olarak görür çevresine de böyle görünmeye çalışır. Hararetli bir kitap toplayıcısıdır. Yeni çıkan ilmi eserlerin hepsini üzerine adının ilk harflerini yazdırmak suretiyle cilt ettirip getirterek kitaplığına koyar. Fakat o, aldığı kitapları hiçbir zaman açıp okumaz. Kendileri büyük bir devlet dairesinde çalışmakla birlikte, buraya pek uğramayıp her geçen gün değer yargılarına biraz daha yabancılaşarak güzel Fransız kadınlarıyla çıkarlara dayanan kısa ömürlü aşklar yaşar. Modernizmi olduğu gibi kabul eden ve modernliği yanlış anlayan bir “bey” görmekteyiz. Modern bireyin kaygısının, makineleşmiş hayat içinde o’nda var,  bende yok düşüncesinin verdiği mutsuzlukla,  Nietzsche’nin “insanların artık arzularına dur diyememesi ve bunun için yaşıyor olması” fikriyle bütünlük içinde olduğunu görmekteyiz.

Rakım Efendi ise tam tersi, ağırbaşlı, çalışkan, vaktini boşa harcamayan biridir. Onun ilişkileri karşılıklı çıkarlara dayanmamaktadır. Rakım Efendi de gezip eğlenmeyi, çalgılı alemleri sevmektedir ama, ona göre her şeyin bir ölçüsü vardır. Rakım Efendi, Fransızca, Arapça ve Farsça’yı anadili gibi bilmektedir. Onun bu özelliği, Asmalımescit semtinde oturan İngiliz ailenin dikkatini çeker ve evin kızlarının babası Bay Ziklas, Rakım Efendi'den, kızlarına ders vermesini ister. İngiliz kızlarına ders vermeye başlayan Rakım Efendi, bu kızlardan birinin kendisine âşık olduğunun farkında değildir. Kendisi de ev işlerine yardım etmesi için alınan güzel hizmetçisi Canan'a âşık olmuştur. Modernizmin getirilerini kullanıp, kendi kültürel ve değer yargılarından ödün vermeden başarıya ulaşmış “efendi” karakterini çizmiştir.

1875 yılında kaleme alınan roman 3 Kasım 1839'da I.Abdülmecit "Gülhane Hatt-ı Hümayunu"nun ilanından tam 36 yıl sonra kaleme alınmış. Demek ki 36 yıllık süreçte,Osmanlı Topraklarında modernitenin bir halk hareketi olarak değil de bir dayatma şeklinde ortaya çıkışı geleneksel kurumları geriletmiş, özellikle de dine dayalı kurumlar zarar gördüğünü söyleyebiliriz. Devlet ile halk arasında bir köprü görevi gören dini kurumlar yerine bürokrasi kontrolü ele geçirerek Batı ülkelerinin sanayileşme ve teknolojide ulaştığı seviyeyi göstererek geleneksel olanı reddedip Batılı olan her şeye olumlu gözle bakan değer yargıları oluşmasına neden olmuştur.

Buna göre moderniteyi bir dünya görüşü ve Modernizm'i bir kültürel ve sanatsal akım olarak ifade etmek mümkünse, modernleşmeyi de bir ideoloji olarak tanımlamak mümkündür. Modernizm, modernitenin her yönüyle bir gerçeklik olarak bilince yerleştirilmesi girişimidir. Bu bağlamda Ahmed Mithad romanında Modernizm’i iliklerine kadar yaşayan “Felatun Bey” ile modernizmin iyi yanlarını alıp kültürel değerlerini koruyan “Rakım Efendi” karakterleri üzerinden bir karşılaştırma yapmak istemiştir.