Bu hafta sizlerle birlikte Anadolu’nun yüzlerce yıl bir mozaik halinde tüm renklerini koruduğu o güzel zamanlara tekrar bir yolculuk yapalım istedim.
Önceki haftalarda sizlerin okumasına sunduğum “Ayastefanos Rus Abidesi” yazımda anıtın inşa edilmesi için kararlaştırılan arazinin “Barutçubaşı” ailesine ait olduğunu belirtmiştim. Şimdi ise tarihte biraz daha eskiye gidelim istiyorum. Kökleri Sivas’a kadar uzanan bu hikâye, sonrasında bizleri tekrar Ayastefanos’a (şimdiki ismiyle Yeşilköy) götürecek. İsterseniz hep birlikte tarihimizin, kültürümüzün ve topraklarımızın birer parçası olan çok kıymetli Dadyan ailesini daha yakından tanıyalım.
Barutçubaşı Dadyanlar Kimlerdir?
Osmanlı Devleti, imparatorluğa en iyi hizmeti verebileceğini düşündüğü ve yetenekli gördüğü kişileri bünyesine alarak çeşitli kademelerde görevlendiren bir yönetim anlayışına sahipti. Bu sebeple, imparatorluk tarihi boyunca birçok etnik grup ve hatta belirli aileler uzun yıllar farklı görevler alarak devlete hizmet etmiştir. Bu ailelerden biri de “Dayan Ailesi”dir.
Dadyanlar Osmanlı Devleti’ne yüzyıllar boyunca farklı kademelerde hizmet etmiş Ermeni bir ailedir. Bazı kaynaklarda ailenin kökenlerinin Orta Çağ’da Van (Vaspuragan)’da hüküm süren Ardzruni Hanedanlığı’na dayandığı söylenmektedir. 11.yüzyıl’da Orta Asya’dan gelen Tatar saldırılarının artmasıyla aile Sivas’a göç etmiştir. Sonrasında ise bir başka göç yaşayan aile bu sefer Erzincan-Eğin’in Gamaragabad Köyü(Kemerbağı)’ ne yerleşir ve neredeyse üç yüzyıl burada yaşarlar.
Ailenin Osmanlı ile olan ilk münasebeti ise Dadyanlar’a hem soyadını veren hem de tarihte önemli bir figür olan Dad Arakel Amira ile başlamıştır. Aile İstanbul’a göç ettikten sonra ise Arakel Amira zamanında kuyumculuk ve saatçilik gibi zanaat işleriyle uğraşmıştır. Arakel Amira’nın barutçubaşı olma süreci ise o zamanki baruthanenin patlayıp padişahın Avrupa’dan getirttiği uzmanlarla yeni bir baruthane inşa ettirmesiyle başlar. Aynı zamanda değirmencilikle de ilgilenen Arakel Amira, Azadlı(bugünkü Çekmeköy)’da yer alan baruthanelerde görev yaptıktan sonra gösterdiği üstün başarılar sebebiyle Sultan III. Selim’in de takdirini kazanır ve 17 Haziran 1795 yılında Baruthane-i Hümayun’un başına getirilerek “Barutçubaşılık” ünvanı ile ödüllendirilir. Kendisinden sonra da kullanılacak yeni makineler icat eden ve donanma gemileri için de imalat yapan Arakel Amira Osmanlı Devleti’ne yaptığı hizmetlerden dolayı her zaman takdir görmüş ve 1812 yılında ilk Ermeni Barutçubaşı olarak vefat etmiştir.
Arakel Amira’nın Simon Arakel, Tateos ve Ohannes adında üç oğlu olmuştur. Ölümünden sonra Simon Arakel’in oğlu Boğos Dadyan ve Ohannes Bey’in oğlu Arakel Sisak “Barutçubaşılık” ünvanını devam ettirmişlerdir. Dadyan ailesi Azadlı baruthanesine yakın olmak için Ayastefanos’a yerleşmiştir ve Simon Dadyan burada Surp Stepanos Kilisesi’ni yaptırmıştır. 1829 yılında II. Mahmut tarafından kendisine Müslümanlar gibi giyinme hakkı verilmiştir. Bu hakkın o zaman için oldukça önemli olduğunu söylemekte büyük fayda olduğunu düşünüyorum. Osmanlı Devleti “millet sistemi” adı verilen toplumsal bir yönetim şekline sahipti. Bu sisteme göre Osmanlı içerisinde yaşayan milletler; Müslümanlar, Yahudiler, Rumlar ve Ermeniler olarak belirtilmiştir. Millet sisteminde bir Ermeni’nin Müslüman biriyle aynı tip kıyafetleri giyebilmesi mümkün değildi çünkü Müslümanlar diğer dinlere mensup kişilerden hiyerarşik olarak daha yüksek konumdaydı ve birbirlerinden ayrılmaları gerekiyordu.
Simon Dadyan’ın ölümünden sonra 1832 yılında barutçubaşılık görevini üstlenen Ohannes Bey de abisi gibi üstün başarı göstermiş ve padişah II. Mahmut’un takdirini kazanmıştır. Öncesinde ise 1820-1822 yılları arasında Beykoz Kağıt Fabrikası’nın yöneticiliğini yapan Ohannes Bey, 1826-1829 yılları arasında ise Eyüp Dokuma Fabrikası’nı yönetmiştir. Barutçubaşı olduktan sonra Avrupa’ya gidip burada barut üretimi üzerine araştırmalar yapan Ohannes Bey baruthanedeki makineleri modernleştirir ve gösterdiği başarılarla da II. Mahmut’un her zaman takdirini kazanır. Bunun üzerine Ataköy’den Florya’ya kadar olan büyük bir alan kendisine padişah tarafından hediye edilir.
Ohannes Bey de o zamanki ismiyle Makriköy (Bakırköy) olan bu alana büyük bir baruthane, günümüzde de hala eğitim veren Dadyan Ermeni İlköğretim Okulu ve Surp Asdavadadzin (Aziz Meryem Ana) Kilisesi’ni inşa ettirir.
Osmanlı’da barut üretimini ve kalitesini geliştiren ve başarıları Avrupalıların da dikkatini çeken Ohannes Bey’e çalışmalarına Avrupa’da devam etmeleri teklif edilir, fakat kendisi bu teklifleri kabul etmez. Tarihçi yazar Turgay Tuna’nın “Yeşilköy Ayastefanos” isimli kitabında; Ohannes Bey’in Avrupa’ya gitmeyi reddedişini ise şu şekilde açıklanır: “Ben sevgili yurdum Türkiye’de doğdum; onun nimetleri ile beslenmiş bir kimseyim, hayatım bu memlekete vakfedilmiştir”. Sultan Abdülaziz, Ohannes Bey’in bu cevabından oldukça etkilenmiş olacak ki kendisine “Dile benden ne dilersen” der. Ohannes Bey ise “Devletlum sizden tek arzum her gün fakirlere et ekmek dağıttığım Surp Pırgiç Ermeni Hastanesinde bana yardımcı olmanızdır.” cevabını verir. Sonrasında ise padişah tarafından hazırlatılan bir fermanla Osmanlı Devleti yıkılana kadar devlet tarafından her gün hastaneye et ve ekmek yardımı yapılır.
Ailenin bir diğer önemli şahsı ise Artin Dadyan Paşa’dır. Oldukça donanımlı yetişen Artin Paşa, Sorbone Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler ve Siyaset öğrenimi görür. Paris Büyükelçiliği kalem müdürlüğü, Paris Büyükelçiliği ve Cenevre Büyükelçiliği görevlerine getirilir. Londra ziyaretlerinden birinde Sultan Abdülaziz’in sekreterliğini yaptıktan sonra Hariciye Nezareti Muhaberat Kalem Müdürlüğü ve sonrasında Maliye Nezareti (Maliye Bakanlığı) müsteşarlığı yapar. Sultan II. Abdülhamit’in çocukluk arkadaşı da olmasından dolayı sultanın güvenini kazanmıştır ve Hariciye Nazırlığına (Dışişleri Bakanı) getirilmiş. 25 yıl dışişleri bakanlığı yapan Artin Dadyan Paşa 1901 yılında vefat eder. Paşanın cenazesi Sultan II. Abdülhamit’in isteğiyle Beyoğlu Üç Horan Ermeni Kilise’sinde, naşı ise Beşiktaş Ermeni Kilisesi’nin avlusuna defnedilmiştir.
Fotoğraf: Turgay Tuna Arşivi
Ailenin uzun yıllar boyunca yaşadığı “Barutçubaşı Konağı” ise yeri çoğu Yeşilköylünün de bildiği üzere şimdi Kahve Dünyası’nın karşı çaprazında yer alan otoparkın olduğu yerdir. Maalesef 1970’li yıllarda çıkan büyük bir yangın sonucu kül olup yıkılan konaktan geriye sadece bahçe duvarının bir bölümü kalmıştır. Aynı zamanda Bakırköy'deki Maber Sokak'ın ismi de "Dadyan Sokağı" olarak değiştirilmiştir.
Dadyanlar her zaman tarihimizin ve Yeşilköy’ümüzün bir parçası olarak varlığını korumaya devam edecektir. Verdikleri üstün hizmetlerden dolayı da hepsine buradan teşekkür etmiş olalım. Bir başka Yeşilköy yazısında görüşmek üzere…
Kaynakça
-Tuğlacı, Pars.Dadyan Ailesi’nin Osmanlı Toplum, Ekonomi, Sosyal Hayatında Rolü. İstanbul: PARS, 1993
-Tuna, Turgay.Deniz Fenerinin IşığındaYeşilköy Ayastefanos. İstanbul: Karakter Color AŞ, 1.Basım, 2006