Çok kıymetli Flikoston okuyucuları… Geçen haftaişsizlik türleriniörnekler vererek anlatmaya çalıştım. Bu hafta sizlerle dilimin döndüğünce işsizlik sebeplerini anlatmaya çalışacağım.
Şimdi size işsizliğin başlıca sebebi nedir diye sorsam birçoğunuz ekonomik krizden başlayarak yeni istihdam yerlerinin açılmadığını, fabrikaların kapandığını vs söylersiniz. Peki işsizlik sebebini hep karşı tarafta mı aradık, kendimizde hiç mi hata/eksik yok diye düşüneniniz oldu mu acaba? İnsan fıtratıdır bu. Genelde kendimizde eksik aramayız ve hep karşı tarafı suçlama içgüdüsüne sahibizdir. Biraz empati yapar ve kendimizi tanıma fırsatı bulursak belki olaylara bakışımız daha farklı olur.
Gelelim konumuz olan işsizlik sebeplerini anlatmaya. İşsizliğin bilinen birkaç belli sebepleri vardır.
Bu sebeplerin başında ülkemizde genç nüfusun artması gelir.
Nüfusun artması işsizlik oranlarını da arttırmaktadır. Devamlı artan nüfustan ve iş gücüne yeni katılan insanlardan dolayı iş arayan insanların iş bulmaları gittikçe zorlaşmaktadır. Bu durumda piyasadaki mevcut iş oranları toplam talebin çok altında kalmaktadır.
Örnekle anlatmaya çalışırsak; geçmiş senelerde sağlık sektöründe çalışan bulmak biraz zordu. Ama şu son yıllarda üniversitelerde sağlık bölümlerinin açılmasıyla gençler kolay iş bulurum mantığı ile bu bölümleri tercih etmeye başladı. Sonuç olarak sağlık alanında hastanelerde çalışacak hemşire, ATT ya da belli teknikerlik bölümlerinin dolu olması yeni mezun kardeşlerimizin açıkta kalıp işsiz olmasına sebebiyet vermektedir.
İşsizliğin ikinci sebebi teknolojinin hızlı bir şekilde ilerlemesidir.
Bu durum işsizlik oranlarını yükseltmektedir. İlerleyen teknolojiden dolayı insan gücüne ihtiyaç kalmaması ve işlerin tamamen teknolojik aletler ya da robotlar ile yapılmaya başlanması mevcut çalışanların işsiz kalmasına, işsizlerin de iş bulamamalarına sebep olmaktadır. Buna en güzel örnek; araba fabrikalarında yüksek teknolojinin ve robotların kullanılması ile birlikte insan gücüne olan ihtiyacın azalması ve birçok insanın işini kaybetmesidir.
İşsizliğin başka bir sebebi eğitimsizlik ya da yeteneksizliktir.
Bir insanın yetenekleri ya da eğitim seviyesi iş ile ilgili yeterlilikleri sağlayamadığından dolayı işsizliğe sebep olmaktadır. İşverenler eğitimli ve yetenekli işçiler ya da çalışanlar aradıkları için eğitimsiz ya da bir iş hakkında yeteri becerisi olmayan insanlar işsiz kalmaya devam etmekte ve işsizlik oranlarının yüksek kalmasına sebep olmaktadırlar. Örneğin iş arayan gelir, “ben garsonluk yaparım” der, ama işveren de deneyimli garson ister. Ya da elektrikçi bir teknisyen ister… Fakat ben şahsen yeni mezun olmuş ve kendini geliştirmemiş birçok insan tanıyorum. Ya da “güvenlik işi yaparım” deyip yeterlilik belgesi sunamıyorlar. Sonrasında “ben iş bulamıyorum, işsizim” lafları çoğalıyor. Aslında iş arayan adayın yeterlilik belgelerini aldığı müddetçe iş bulma sürecinin hızlanacağını göreceğimizi düşünüyorum.
İşsizliğin diğer bir sebebi ise artan maliyetlerdir.
Artan maliyetlerden dolayı şirketler ideal maaşları hatta bazı durumlarda düşük maaşları bile ödeyemez duruma gelebilmektedirler. Bundan dolayı çalışanlar ayrılmaktadırlar. Örneğin, gaz ve elektrik fiyatlarının artması, bu enerjilere bağlı olarak çalışan şirketleri ciddi manada etkileyecektir. Daha da ötesi şirketler, ekonomik krizler, endüstriyel daralma, iflas ve yapısal bozukluklardan dolayı bütçeyi kısabilmektedirler.
Bu sebeplerden dolayı çalışan sayıları büyük oranda düşürülmekte ve bazı iş pozisyonları iptal edilmektedir. Bu durumda işsizlik oranları artmaktadır. Kısa sürede iş bulamayan kişiler ekonomik olarak kendilerini idare edemeyecek hale ve en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaz duruma gelirler. İşsizlik yüzünden insanlar sosyal çevrelerini kaybederler ve depresyona girerler. Aile yaşantıları ve günlük yaşamları değişir. Bazen bu durumda insanlar şiddete başvurma ve suç işleme eğilimi içine de girebilirler. Aileleri dağılan insanların depresyona girmeleri sonucunda bazen intihar vakaları bile görülür.
Türkiye’de birçok şirket kalite odaklı bir anlayıştan ziyade maliyetleri düşünen bir yönetim anlayışına sahip olduğu için Avrupa standartlarında yaklaşık 5-6 kişinin yaptığı işleri bizde 3 kişiye yaptırılmaya çalışılıyor. Uluslararası Çalışma Örgütü verilerine göre, Türkiye’de aşırı çalışma (haftada 48 saatten fazla) çalışanların oranı yüzde 30 iken bu oranın dünya ortalaması yüzde 15 civarındadır. Durum böyle olduğu için ne çalışanlardan istenildiği ölçüde verim alınabiliyor ne şirketler büyüyebiliyor ne de istihdam yeteri kadar artabiliyor. Mesela çoğu çalışandan haftada 48 saatlik çalışma saatini çok aşan firmaların olduğuna dair şikayetler duyuyorum. Sebep olarak ise “çalışma şeklimiz böyle” diyor ya da o fazla çalışılan saat dilimini mesai gösteriyorlar. Birçok çalışan ise işsiz kalırım korkusuyla hakkını savunamadığı için firmalar bunu kendi lehine çeviriyor. Bir başka konuda gelen şikayet ise firmaların maliyetten kısarak 3 kişinin yapabileceği işi 1 yada 2 kişinin yapmasını istemesi. Tabi bunlar gibi birçok örnek sıralayabiliriz ve bunlar da işsizliği az miktarda olsa da artırıyor.
İşgücü piyasasına yönelik bazı katı düzenlemeler ve istihdam üzerindeki vergi yükünden dolayı işçi çalıştırmak bazı zamanlarda aşırı maliyetli bir hale dönüştüğü için şirketler işe alımlarda gönülsüz hareket ediyorlar. Buna en güzel örnek engelli çalıştırma zorunluluğu olan bazı firmalar genelde engelsiz engelli almak istiyorlar yani gönülsüz eleman almak istiyorlar.
Birçok ülkede 20. yüzyılın ikinci yarısında artmaya başlayan kadınların işgücüne katılımı, Türkiye’de 2008 sonrasında hızlandı. Bu koşullarda emek piyasasının uzun bir sürede işgücüne katılım artışını 10 yıllık bir sürece sığdırmaya çalıştık. Yatırımlar ve istihdam olanakları bu kadar hızlı artmayınca kadınlarda işsizlik oranı da yüksek kaldı.
Batılı ülkelere ve bazı gelişmekte olan ülkelere kıyasla kısmi zamanlı işler gibi esnek çalışmaya dayalı istihdam olanaklarında gerideyiz. Esnek çalışmayı teşvik etmeye dair düzenlemeleri hayata geçirmeye başladık. Süreç tamamlandığında özellikle kadınlara ve gençlere yönelik iş olanakları artacaktır.
İşsizliği daha makul seviyelere çekebilmek için şirketlerimizin insan kaynakları yönetimi anlayışlarını gözden geçirmelerinin yanı sıra işgücü piyasası düzenlemeleri, eğitim ve vergi sistemini kapsayan bütüncül reformlar yapmaları gerekmektedir.
Bir taraftan da 4. Sanayi Devrimi olarak adlandırılan teknolojik dönüşüm sürecinde emeği ikame eden değil emek verimliliğini arttırma yoluyla üretim ve istihdam olanaklarını aynı anda arttırabilecek, bir başka ifadeyle insanı merkeze alarak gerçek anlamda değer üretmeye ve teknolojileri geliştirmeye yoğunlaşmamız gerekiyor.
Bir sonraki yazımda görüşmek üzere kalın sağlıcakla.