Yazarın kendi sesinden "İyilik Diye Bir Şey Var mı?"
“Kullanılmayan potansiyel insanı zehirler.”
Başlık şöyle de olabilirdi: “Kim Kime İyilik Yapmış Oluyor?” Zira iyiliği sonuççu (consequantialist) açıdan ele alırsak başka yönleri de var. Buyrun başlayalım.
Dün bir hocam ilgilendiğimi bildiği bir konuda önemli haber paylaştı benimle. Hocanın durduk yere materyal paylaştığını görünce acayip şaşırıp teşekkür butonuna yüklenmeye yönelmiştim ki sonra bir an duraksayıp düşünme ihtiyacı hissettim.
Neden paylaşmıştı? O kadar da yakından tanışmamamıza rağmen bana iyilik yapmaya yemin ettiği için mi? Kendisiyle ilgili bir tarafı olabilir miydi bana bu iyiliğinin? İnsanlar birbirine neden iyilik yaparlar? Tek sebebi “yatırım yapmak” mıdır?
Düşününce dedim ki, hocaya (ve dünyadaki hiç kimseye) öyle büyük bir müteşekkir tavır sergilemeye gerçekten gerek yok. Tabii usulünce teşekkür etmek ayrı.
Ne gerekli o zaman? Hoca düşünüp göndermiş işte, daha ne?
Ben kendimden de yola çıkarak şunu farkettim, insanların iyilik görmeye ihtiyacı var doğru da, bir de iyilik yapmaya ihtiyacı var.* Biraz da kendi yapısıyla bağlantılı olarak, bir insan kendini sağlıklı tutmak için kişisel doğasının gereğini yapmak zorunda. Yani insan, hocamın örneğindeki türden bir fiili yapabilmek için oturup “öğrencime nasıl faydalı olabilirim” ile yola çıkmıyor. Veya aynı mantıkta dünyaya nasıl faydalı olabilirim ile de yola çıkmıyor.
Beynini aktif tutmak için insanlarla anlamlı ve karşılıklı ilişki kurmak zorunda, onlara hikayesini anlatıp hikayelerini dinlemek zorunda bir insan. Dünya normal şartlarda umrunda olmamasına rağmen, yine kişisel doğası gereği, dünyanın faydalanacağı o efsanevi icadı yapmak zorunda. Şimdiye kadar kimsenin farkına varmadığı o toplumsal gözlemi yapıp çözümler sunmak zorunda. İnsanları coşkudan göğe çıkartan o besteyi yapmak, o şiiri yazmak, o dansı icra etmek zorunda...Bakınız yaparsa iyi olur falan demiyorum, zorunda diyorum!Böyle bir gerçek var dünya hayatında. Nasıl ki biyolojik dünya en küçüğünden en büyüğüne birbirine göbekten bağlı, aynı şekilde toplumsal hayat da birbirine bağlı. Üyeler birbirini ve toplumu bu şekilde ikmal ediyor.
Çok mu determinist yaklaşmış oluyorum, insanların doğuştan beraberinde getirdikleri yönlerine göre yaşadıklarını iddia ederek? Belki de. Ancak bazı şeyler var; her şey değil bazı şeyler var ki küçük yaşlardan ileri yaşlara kadar hiç terketmiyor bizi. Az ya da çok hayatımız boyunca çevremizde görüyoruz o aynı şeyleri.
Diyelim doğasının dayattığı o fiili yapmadı insanımız, ne olur? Bir kere en başta kendisi mutsuz olur. Ama anlık can sıkkınlığı vs. değil, cidden mutsuzluk bu bahsettiğim. Ki zaten hem yaşamı boyunca dünyaya az ya da çok zarar vermiş olur hem de sonra “survival of the fittest” (en uygunun hayatta kalması) kuralı devreye girer ve bu insanımız uzun süre mutsuzluk çektiği için kendini çeşitli zararlı alışkanlıklara vs verdiğinden* erken ölür:
“Kullanılmayan potansiyel insanı zehirler.”
Vivek Murthy-Together. Yazarın tavsiye ettiği 4 adımdan dördüncüsü iyilik yapmak ve bulmakla ilgili.Kökeni Charles Darwin’e dayanan bu kavram, Sosyal Darwinizm’in kurucusu Herbert Spencer tarafından sıklıkla kullanılmış ve yaygınlaştırılmıştır. Kısaca, bulunduğu ortama uygun olmayan canlının doğa tarafından elenmesi anlamına gelir.**Ailelerinden ve sosyal ortamlarından uzakta kalan Amerikan askerlerinin (ayrıca savaşın şiddetinden uzaklaşmak için) uyuşturucu bağımlısı haline geldiklerine ve ülkelerine döndükten sonra bundan aniden kurtulduklarına dair:https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3815474/
İbrahim Tekeş