Birinci Dünya Savaşı’nda başarı elde eden ABD, belirsizliğin son bulmasıyla ve birçok şeyin keşfi ile yeni alışkanlıklar edinmeye başladı. Eskiden lüks olarak kabul edilen birçok ürün artık herkesin evinde bulunur olmuş, ABD halkı tüketim kültürünün baş aktörü olmuştu. Tabi bu alışverişlerin sağlanması için krediler de devreye girmişti. “Şimdi al, sonra öde” mottosu var olmuştu...
Hükümet kendisini finanse etmek için tahviller piyasaya sürerken, halkın tahvillere gösterdiği ilgiyi fark eden Charles Mitchell, hisse senetleri satışının halka açılmasına karar verdi. Ve ABD halkı borsa ile tanıştı. Kar getirisini görenler borsaya yatırım yapmaya başladı. Halk, yapılan hisse senedi yatırımındaki getiriden o kadar emindi ki, kredi çekerek yatırımlarını daha da arttırma yoluna gitti.
Bu arada, ABD Başkanı Hoover ekonomi için liberal bir politika tercih ettiğinden, borsaya hükümet tarafından müdahale edilmemiştir. Banka yapılanmalarında da pek çok hata mevcuttu. İşte bunlar sebebiyle beklenmedik bir şekilde borsada ani bir düşüş meydana gelmişti...
Borsadaki ilerlemenin düştüğünü gören yatırımcılar, ellerindeki kağıtlarını satmaya başladı ve bu güvensizlik sonucunda borsa 24 Ekim Perşembe günü 1929’da tarihinin en kara gününü gördü.
Buhranla birlikte ABD’de intihar eden insanlar oldu, 3000’i aşkın banka kapandı, işsizlik belirgin şekilde arttı ve birçok insan dışarıda kartonların içinde yaşamaya mecbur kaldı. Böylesi büyük bir ekonominin çöküşü başta endüstri ülkeleri olmak üzere bütün dünyayı etkilemiştir. Dolayısıyla bu kriz “Dünya Ekonomik Buhranı” olarak da kabul edilir.
Birçok insanın hayatını etkileyen bu çöküşten çıkarılabilecek ders, ekonomik kararları salt ekonomik bir karar olarak görmemektir...
Aşağıya konuyla alakalı hazırlanmış bir de belgesel bırakıyorum, şimdiden iyi seyirler.
https://www.youtube.com/watch?v=eM78Loa4ghI