← Arşive dön

Karagöz ve Hacivat Oyunlarında Doğaüstülük ve Olağandışılık(2)

2020-05-31 16:44:48

Geçtiğimiz hafta Karagöz yazımızdaKaragöz ve Hacivat Oyunlarında Doğaüstülük ve Olağandışılıkkonusuna değinmiştik bu hafta kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Bir insanın cin çarpmasına uğradığı; kişinin ağzının eğrilmesinden, dilinin tutulmasından, kolunun çolak olmasından ve kendini kaybetmesinden anlaşılmaktadır. Cin çarpmasından korunmak için muska yazdırılmakta ya da dua okunmaktadır. Ayrıca çarpılma iki türlü gerçekleşebilmektedir. Fiziksel olarak yukarıda değinildiği gibi ağız, yüz, göz eğrilmesi, el ve ayakların çalışmaması ve çarpıklığı olarak tanımlanırken, çarpılma zihinsel olarak aklın yitirilmesi ya da delirme olarak da gerçekleşebilmektedir.

Mal Çıkarma adlı kısa oyunda, Hindistan’dan gelen bir derviş büyü ile topraktan hazine çıkartır. Hacivat ve Karagöz de bu işe merak salar ve onlar da define çıkartmaya karar verirler. Hindistanlı derviş, yeraltından değerli şeyler çıkartırken, Hacivat ve Karagöz işe yaramayan şeyler çıkartır.

Anadolu Büyüleri içeren kitaplarda diğer büyü çeşitlerinin yanı sıra define arama, define cinlerinden korunma gibi büyüler de bulunmaktadır. İnanışa göre, birçok gömü cinler tarafından korunmaktadır. Yılan, cinlerin en çok girdikleri suret olduğundan, define arama büyülerinde yılanlardan sıkça faydalanılmaktadır. Karagöz oyunlarındaki cin tasvirleri incelendiğinde yılan suretinin burun, kuyruk gibi uzamlarda kullanıldığı göze çarpar. Bu bağlamda Karagöz oyunlarındaki cin tasvirlerinin halk inanışlarından beslenerek oluşturulduğu aşikârdır.

Perdede cin çarpması, büyü, afsun gibi batıl itikadlar da halk mantığının adesesinden geçer. Yazıcı’da, Cazular’da, Kanlı Kavak’ta, Mal Çıkarma’da, Ferhat İle Şirin’de batıl itikadların birer parodisi görülür. Karagöz esprisi, acaip kıyafetlerle perdeye çıkardığı cinleri, cadıları, büyücü karılarını ekseriya Kargöz’ün baltası, Ferhad’ın külünkü ve bazan da Hacivat’ın tekerlemeye benzeyen manasız duaları karşısında zebun bırakır. Kanlı Kavak’ta çarpılmaktan kurtulan Karagöz’ün ilk işi, hemen baltaya sarılıp “çift geleni tek gönderen, tek geleni hiç göndermeyen” netameli ağacı devirmek olur. Fakat böylece iyi saatte olsunların yuvasını bozan Karagöz’ün bir maksadı da kışlık odununu temin etmektir. Yazıcı dükkânında cin ile Karagöz arasında geçen sahneler, korkunç olmaktan uzak birer şaka mahiyetindedir. Karagöz’ün cinleri tılsıma, muskaya da aldırış etmezler. Refikının tedbirsizliği ve iyi saatte olsunlara hürmetsizliğiyle alay eden Hacivat, bütün tılsım ve muskalarına rağmen yine aynı akıbete uğrar. Afsunla define çıkarmak hususunda, Hacivat’ın bütün ikna kuvveti, Karagöz’ün aklını bir türlü çelemez. O, afsunların ve tılsımların esrarengiz cazibesine rağmen, septik kalır. Zaten Hacivat’a uyup ta işe başladığı zaman, yere gömülü küpten kısmetine ancak kertenkele, akrep, pabuç eskisi çıkar. (Siyavuşgil) Velhasıl batıl itikatlar karşısında perdenin davranışı şen bir scepticism’dir. (Siyavuşgil)

Balık oyununda; Çelebi Hacivat’a gelerek hasta olan kardeşi için balık tutmaya gideceğini ancak balık tutmaktan pek anlamadığını söyler. Hacivat, Mercan Ağa’nın bu işten iyi anladığını söyleyerek yanına yardımcı verir ancak Mercan ve Çelebi balık tutamaz. Karagöz, karısına tavayı hazırlamasını söyler. Evden çamaşır teknesini alıp kayık gibi içine oturur. Çengelli iğneden de olta yapıp balığa çıkar. Birkaç balık tutar. En son bir canavar gelir. Karagöz korkudan tuttuğu balıkları canavara verir. Canavar balıkları yedikten sonra Karagöz’ün bindiği çamaşır teknesinin de yarısını koparıp gider.

Altay Şamanlığında yeraltındaki büyük denizde yaşadığına inanılan, şeytan Erlik’in hizmetlisi, yeşil renkli “Abra” adında bir yılan canavarının olduğuna inanılır. Aynı zamanda dev, ejderha, canavar gibi içeriklerin tamamını karşılayan ve diliyle insanları yakalayıp yutan “Mangus” adlı bir deniz yaratığı bulunmaktadır. Bu canavarların günümüzdeki bir uzantısı olarak Van Gölü’nde yaşadığına inanılan Van Gölü canavarını sayabiliriz. Bu oyunda da Karagöz’ün karşısına çıkan canavarı bu bağlamda değerlendirmek mümkündür.

Leyla ve Mecnun oyununda,  Oyunun başında Leyla ile Mecnun birbirlerine olan sevgilerini şiirlerle dile getirirler. Aralarında bir gül ağacı vardır. Zebani gelerek gül ağacını alır ve yerine karaçalı koyar. Karagöz bu karaçalıyı almak isterken zebani, Karagöz’ü kaldırıp baş aşağı karaçalının üzerine atar. Hacivat gelerek Karagöz’e Leyla ile Mecnun’un hikâyesini anlatarak, Zebani’nin karaçalıyı onları ayırmak için koyduğunu söyler. Perdeye içinde Leyla’nın babası ve annesinin olduğu bir kervan gelir. Hacivat onlara bir ev bulur. Daha sonra Mecnun’un babası olan Halepli Haşim gelir. Hacivat Leyla’nın anne ve babasının olduğu yere er geç Mecnun’un da geleceğini söyler. Mecnun gelip Leyla’ya olan aşkını Hacivat’a anlatır ve ondan yardım ister. Bu esnada bir aslan gelip Karagöz’ün köpeğini yutar. Leyla’nın babası kızını Mecnun’a istemeye gelen Hacivat’ı kovar. Hacivat, Karagöz’ün ninesi olan Cazu’dan yardım ister. Cazu Nine Leyla’nın babasına giderek eğer kızlarını Mecnun’a vermezlerse Leyla’nın öleceğini söyler. Bunun üzerine Leyla’nın babası kızını Mecnun’a vermek için üç şart koşar: Birincisi, Mecnun çok sevdiği dişi ahuyu öldürecektir. İkincisi, aslan ile boğuşup onu da öldürecektir. Üçüncü olarak da yedi başlı ejderhayı öldürmesi gerekecektir. Karagöz Mecnun’a bir bıçak verir. Mecnun kendi isteğiyle önce ahuyu, daha sonra aslan ile ejderhayı öldürür ve koşulları yerine getirmiş olur. Zebani iki sevgilinin kavuşmasını engellemek amacıyla araya yine karaçalı koyarsa da Mecnun bıçağı ile karaçalıyı kesip atar. Sevgililer birbirlerine kavuşurlar ve kervanla memleketlerine dönerler.

Zebani, İslami kaynaklarda cehennem bekçisinin adı olarak geçer. Bu oyunda cehennem bekçisi olarak bilinen Zebani ile Şeytan arasında zıtlık ilişkisi oluşturulmuştur. Tüm semavi dinlerde ilk peygamber olarak inanılan Âdem ile Havva’nın cennetten kovulmasına neden olan günahı, yani elma ağacını (ya da buğday başağını) ortaya çıkaran Şeytan’a karşılık bu oyunda Zebani, günahtan uzak tutmak maksadıyla Leyla ile Mecnun’u birbirinden uzaklaştırmak için aralarına karaçalı otunu koymaktadır. Karaçalı, günümüzde iki kişi arasına girerek ilişkileri bozan kimse anlamında mecazlaşmıştır. Karaçalı otu öncesinde Leyla ile Mecnun’un arasında bulunan ağaç güldür ve gül tüm dünyada tanrının, sevginin ve tutkunun bitkisi olarak bilinmektedir. Bu bağlamda adı geçen oyun, günah ile sevap kavramlarının zıtlığını vurgulayan bir üslupla başlamaktadır. (Şapolyo)

Resim 4 Leyla ile Mecnun oyununda yedi başlı ejderha.

Dilin oluşması sürecinde sözlü anlatımlar, efsaneler ve mitolojiler, kültürler içerisinde kendilerine yer edinmiştir. Anlatıcılar tanımlayamadıkları bilinmezlikleri canavarlaştırmaya başladıkça ejderhalar, cadılar, tanrılar dönüşüm geçirmiş; adeta kötülüğün yenilmez güçleri olan birçok yaratık bu anlatıların vazgeçilmez bir parçası olarak ortaya çıkmışlardır. Ejderha, tüm dünya mitolojilerindeki ortak figürlerden birisidir. Derisi zırh gibi pullarla kaplı, ağzından ateşler saçan, yılan görünümlü, uçabilen bir yaratıktır. Ejderhalar, dinozorlar çağından kalma bazı yaratıkların ilkel topluluklardaki düşsel anlatımı olarak düşünülebilir. Ejderhaların Türklerdeki adı “büke”dir. Günümüzdeki varyantlarından biri olarak Şahmaran’ı da saymak mümkündür. Moğollarda Buka Noyon devlerin babası olarak bilinen bir ejderhadır. Badraç adı verilen ejderha ise yedi başlıdır. (Özhan)

Leyla ile Mecnun oyununda Mecnun’un öldürdüğü yedi başlı ejderha da bu tarihsel sürecin bir ürünü olup, gölge oyununda kötücül ve yenilmezlik özellikleriyle perdeye yansıtılmıştır

Tarihsel süreçte gerek inanç gerekse kültürel yönlendirmelerle bir şekilde hayat bulan ve genelde kötücül özellikleriyle tasvir edilen cinler, gölge oyunları içerisinde korkutucu biçimlerde ele alınmış ancak Hacivat ve Karagöz’ün gaflarıyla oyunlarda birer komedi nesnesine dönüşmüştür. Özünde tüm Müslümanları fazlasıyla korkutan cin, korkutucu görünümüne ve varlığına karşın gölge oyununda bu kimliğinden uzaklaştırılarak güldürme amacıyla kullanılmıştır. Cin çarpması gibi İslami korkular da Kanlı Kavak, Yazıcı (Kudret, 1969), Mal çıkarma (Kudret, 1968) gibi Karagöz oyunlarında birer komedi unsuru olarak işlenmiştir. Yukarıda da değindiğimiz gibi, gölge oyununun özünde karşıtlık bulunmaktadır.

Kültürümüze Şamanizm’den eklenen, ruhu olduğuna inanılan ve ölümsüzlüğü sembolize eden ağaç kültü, Kanlı Kavak oyununda içinde bir cinin saklı olduğu ağaç şeklinde tasvir edilmiştir. Bu tasvirde iyi ve kötü yer değiştirmiş, kutsal ve ölümsüz ağacın iyiliği, içinde insanları çarpan bir cin barındıran ağacın kötülüğü şekline dönüştürülmüştür.

İnsan yaşayışının ve zihninin ortak yaratımı konumunda olan ejderhalar, canavarlar, şeytanlar ve cinlerin, tarihsel süreçte kendilerine yer bulmada en başta dinlerden beslendiği görülmektedir. Karagöz oyunlarında da bu doğaüstü varlıkların, normalde başa çıkılamayan özellikleri Karagöz ve Hacivat’ın konuşmaları ve davranışlarıyla kimi zaman hafifsenerek alt edilmiş, kimi zaman ise kültürümüzde yüzyıllardır yoğrularak biçimlenen bu yaratımlar ileriki zamanlara aktarılmak üzere var olan özellikleriyle karşılanmışlardır.

Kökenini Şamanizm’den alan gölge oyunu, yine içerisinde şamanistik unsurlar barındırırken aynı zamanda şamanistik inançların komedi unsurlarına dönüştürülmesiyle bu batıl sayılan inançların adeta bilinçaltında geri itilmesini sağlayan bir görev edinmiş gibi görünmektedir. Büyü, büyücülük gibi unsurların kötü olduğunun altını çizen gölge oyunları, İslamiyet’e ve dua ederek Allah’a sığınma yoluyla bu doğaüstü unsurları alt etmektedir. Bu bağlamda Gölge oyunu, kendinden yani Şamanizmden beslenerek yine kendi inançlarını yok eden bir işlevi üstlenmiş görünmektedir. Oyun girişinde özellikle perde gazelinde, perdedeki güzelliklerin Tanrı’nın yarattığı şekillerin birer sembolü olduğu, perdede cereyan edenlerin Tanrı’nın ezeli hükmünden başka bir şey olmadığı ve her şeye ancak imanla, gönül gözüyle bakılırsa gerçeklerin anlaşılacağının vurgulanması, oyunda anlatılan diğer şeyler gibi bütün doğaüstü unsurların da ancak Tanrı’nın kendisiyle anlamlandırılabileceğini düşündürmektedir.

KAYNAKÇA:

Sabri Esat Siyavuşgil, Karagöz Psiko-Sosyolojik Bir Deneme, Maarif Matbaası (y.y.) 1941 Nureddin Sevin, Türk Gölge Oyunu, M.E.B. İstanbul, 1968 Asiye Mevhibe Coşar, Çiğdem Usta, Geleneksel Türk Gölge Oyununda Ana Tipler ve Dil Yergisi, (Makale), 2009 Metin And, Dünyada ve Bizde Gölge Oyunu, İş Bankası Yay. Ankara. 1977 Metin And Geleneksel Türk Tiyatrosu Kukla,Karagöz,Ortaoyunu, Bilgi Yay. Ankara 1969 Mevlüt Özhan, Kukla ve Gölge Tiyatrosu, Bursa Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. Bursa. 2010 Metin And, Türk Tiyatrosunun Evreleri, Turhan Kitabevi.1983 Cevdet Kudret, Karagöz, Bilgi Yayınevi, 1968-1969-1970 Yrd. Doç. Dr. Banu Ayten Akın, Türklerde Şamanizm ve Oyun İlişkisi, e-dergi.atauni.edu.tr/ataunigsed/article/download/.../1025005870, 2010 İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu,Türk Dili Dergisi, Yıl:1969, Sayı:215 Töre Enver. Türk Tiyatrosunun Kaynakları , 2009,Cilt 4, Ocak-Şubat, Kış Enver Benhan Şapolyo, Karagözün Tarihi, Türkiye Yayınevi, 1938 Sabri Esat Siyavuşgil, Karagöz, Maarif Matbaası, 1941