Bu hafta sizlerle Alp Dağları ve Pilatus Dağı’nın bitişiğinde, köprüleri ve gölüyle meşhur İsviçre’nin Luzern şehrinde birlikteyiz. Şehrin simgesi olan köprüler, Luzern Gölü’ne bağlı minik bir sürü nehrin üzerine kurulmuş.
Şehirdeki en turistik köprü olan Kapell Köprüsü (Chapel) ise Avrupa’nın en uzun ahşap ve üstü kapalı köprüsü. Ülkenin tarihi, şehrin koruyucuları, azizleri ve kahramanları, bu köprünün tavanında belli aralıklarla resmedilmiş. Köprünün bir diğer özelliği ise hemen yanındaki sekizgen formda tuğladan yapılmış su kulesi.
Bu kule tarihte hapishane, kütüphane ve çeşitli hizmetler için kullanılmış. Kapell Köprüsü’nden de görülebilen, nehrin kıyısında ve Alp Dağları’nın kuzeyinde bulunan Cizvit Kilisesi (Jesuitenkirche) ise barok tarzda inşa edilmiş ilk büyük Katolik kilisesi. Enteresan olan ise kilisenin kuleleri binasından yaklaşık 150 yıl sonra inşa edilmiş.
Dağların suya yansımasıyla birlikte gölde yüzen kuğuların oluşturduğu eşsiz doğa manzarasına İsviçre’nin orta çağı anımsatan tarih kokulu evleri eşlik ediyor. Evlerin çoğu renkli ve farklı desenlerle süslenmiş. Şehrin meydanı adeta orta çağdan kalma açık hava sanat müzesini anımsatıyor. Luzern sadece tarih değil aynı zamanda çikolata da kokan bir şehir. Aramızda İsviçre çikolatalarının ününü duymayan yoktur. İsviçre’ye kadar gitmişken çikolatalarını tatmadan dönmek olmaz. Şehirde dünyaca ünlü çikolata markalarının farklı çeşitlerini ve özel üretimlerini hem tadıp hem de sevdiklerinize küçük tatlı hediyelikler alabilirsiniz.
Son olarak Luzern’e gelmişken dağlarıyla meşhur İsviçre’den dağ manzarası görmeden ve dağ havası almadan gitmeyelim. Luzern’den Pilatus Dağı’na giden teleferik hattı ile yukarı çıkabilir ve dişli rayları sayesinde aşağı inebilirsiniz. 100 küsür yıldır faaliyette olan Pilatus hattı ise dünyanın en dik demiryolu olma özelliğine sahip. Bu hat sayesinde 2070 metre yüksekliğe çıkıp, Pilatus Dağı’ndan Alp Dağları’nın nefes kesen manzarasını izleyebilirsiniz.